Biraz deniz kokusu, biraz nostalji, biraz da bugüne dair sıcacık bir sohbet eşliğinde ilk yazımla merhaba.
Çocukluğu Burgaz'da geçmiş biri olarak, arkadaşlar arasında "Hadi Köksal'a yürüyüp dönelim" klasiği her gün tekrarlanan bir ritüeldi bizim için. Köksal Motel’in önünde buluşulur, adres tarifleri bu konuma göre yapılırdı. Denize bakan havuzu ve nezih ortamıyla Köksal Motel, beldenin sosyalleşme ihtiyacını büyük oranda karşılıyordu.
Biraz Eski Burgaz'dan, biraz Köksal Motel'den, biraz da kendisinden konuşalım dedik; İç Mimar ve Tasarımcı Ece Köksal Uyanıklar ile çocukluğunun geçtiği yerde buluştuk. Motelin yerini, onun adıyla açılmış yeni bir yaşam alanı alsa da eskinin anılarını unutmak mümkün değil.
Hukukçu, hakim ve yazar olan dedeniz, beldenin ilk turistik motelini kuran girişimci bir kişiymiş. Köksal Motel’in hayatınızdaki yeri ve önemini, orada büyüyen Ece'nin çocukluğunu bir de sizden dinleyelim mi?
Ece Köksal Uyanıklar:
Ben kendimi bildim bileli Köksal Motel hep vardı. 1960’lı yıllarda bölge oldukça bakirmiş ve motel ilk olarak bir çadır kampı olarak kurulmuş. Daha sonraları inşaata başlanmış; hatta babam da o inşaatlarda çalışanlardan biriymiş. İki blok ve bungalov tarzında 40 oda yapılmış ki, o dönemler için çok vizyoner bir bakış açısıydı bu… O odalar yıllarca şehrimize gelen çok değerli sanatçıları ağırladı. Sezen Aksu, Şener Şen, Ajda Pekkan ve niceleri… Deve Kuşu Kabare’nin oyun sonrası kurulan yemek masaları çok keyifli olurdu. Motelin içindeki disko da belki ilklerden biriydi ve yüzlerce kişi buraya girebilmek için kapıda beklerdi, bu inanılmazdı.
Motelde bulunan tramplenli büyük havuz, her gün deniz suyu ile doldurulur ve gün sonunda tekrar boşaltılırdı. Tenis kortları da şehrin ikinci büyük tenis kortlarıydı; turnuvalar düzenlenirdi. Hatta, bir tesadüf sonucu eşim Aykut ile henüz tanışmadan aynı turnuvaya katılmışız. Bursa Hakimiyet gazetesinin o günkü turnuva haberinde aynı sayfada fotoğraflarımız var.
Köksal Motel, pek çok tanışmaya ve aşkın başlangıcına da vesile olmuş bir yer… Yolu Köksal Motel’den geçmeyen Bursalı yoktur. Yaz tatilinin gelmesini hepimiz iple çekerdik. Okulun kapanmasıyla sanki başka bir şehre gidermişçesine arabaya eşyalar yüklenir, Motel’e giderdik. Okullar açılana kadar da Burgaz’dan ayrılmazdık. İnanılmaz güzel zaman geçirirdik. Babam da Motelin içerisindeki restoranı işletirdi ve onun yaptığı krepler için uzun kuyruklar oluşurdu. Gerçekten, hala tadı aklımda!
Motel’in içerisinde çocuk olmak nasıldı? Neler yapardınız?
Ece Köksal Uyanıklar:
Çok keyifli geçerdi. Motel’in dışına pek çıkmazdık; ihtiyacım olan her şey içeride mevcuttu. O kadar dolu dolu vakit geçirirdik ki… Hatta iki yaz, kuzenlerim ve arkadaşlarımla o günkü dizileri ve reklamları tiye alarak oyunlar yazmış ve yaz sonunda sahnelemiştik. Motel’de her şey başka keyifliydi. Mesela tırmandığımız bir çam ağacımız vardı; herkesin oturduğu dal belliydi ve biz üzerine çıkar, orada ödevlerimizi yapar, yemek bile yerdik. Ne ilginçtir ki; bugün o ağacı izleyerek evimde oturuyorum. Bizimle birlikte o ağaçlar da büyüdü.
O zaman bugünkü Ece’nin sahne yeteneği ve aşkı çocukluktan geliyor diyebilir miyiz?
Ece Köksal Uyanıklar:
Evet, kesinlikle öyle. Eğer iç mimar olmasaydım, kesinlikle tiyatro okumak isterdim.
Benim de keyifle izlediğim iki oyunda akılda kalan karakterlere hayat verdiniz. Biraz tiyatrodan bahsedelim mi?
Ece Köksal Uyanıklar:
Çok sevdiğim bir arkadaşım sayesinde, başarılı bir ekiple güzel projelerde yer aldım. "İstanbul Efendisi"nde “Feraset” rolüyle ve "Müzikli Miras"ta “Kristal” rolüyle oynadığım iki karakter de beni inanılmaz besledi.
Bursa’da Krokodil, Şey Pub gibi sevilen mekanların tasarımını yaptınız. Yorucu ve yoğun bir süreçten sonra, sizi masal gibi bir markanın hikayesinin kahramanı olarak görmeye başladık.
Ece Köksal Uyanıklar:
Evet, yıllarca iç mimarlık yaptıktan sonra, oğlum Derin’in doğumu ile birlikte çalışma hayatıma uzun bir ara verdim. Derin 7-8 yaşlarına geldiğinde onun için bir yatak tasarladım. Bu tasarımdan sonra aklımda bazı düşünceler şekillenmeye başladı. Çocukların keyifli vakit geçirebileceği bir uyku ve yaşam alanı yaratma fikriyle 10nno markası ortaya çıktı. Doğal malzemelerden üretilen oyuncaklar ve yaşam alanları tasarlayarak masalsı bir dünya kurdum. Şu an online olarak sipariş almaya ve tasarımlara devam ediyorum.
Tiyatro dedik, tasarım dedik ama bir de mutfakta kendi salçasını yapan, ekmeğini pişiren, hatta uzun süredir kendi sebze ve meyvesini yetiştiren bir Ece var. Mutfakta neler oluyor diye sorsam?
Ece Köksal Uyanıklar:
Pandemi ile birlikte hepimizin hayatı yeniden şekillendi. Evlerde kalmaya başladığımız günlerle birlikte benim de kafam başka türlü işlemeye başladı... O kadar sevdim ki mutfakta olmayı; her gün erkenden kalkıp mutfağa giriyor, “Bugün kendimi ne kadar aşabilirim?” düşüncesiyle yeni şeyler deniyordum. Ve bunları sosyal medyada paylaşmak bana çok keyif verdi.
Annenizin, babanızın ve anneannenizin el lezzeti size de geçmiş diyebilir miyiz?
Ece Köksal Uyanıklar:
Diyebiliriz. Babam evde de mutfağa girerdi. Annem de şahane yemek yapardı ama babam mutfak işini seremoniye çevirirdi. Mesela, pazar günleri kahvaltıyı hep babam hazırlardı. Anneannem de çok güzel su böreği yapardı. Pratik bir kadındı; yarım saatte üç çeşit yemek yapardı ve bu yemekler çok lezzetli olurdu. Ölçü falan yoktu, her şey göz kararıydı.
Evet, mutfakta çektiğiniz videoları çok keyifle izliyorum. Sıcak, samimi… Bir de Tiny Tarladan bahsedelim mi?
Ece Köksal Uyanıklar:
Yine pandemi döneminde, uzun bir süre Datça’da iki karavanın bulunduğu bir alan üzerinde yaşamaya başladık. Toprak harika, ona bir şey verdiğinizde size karşılığında dünyaları sunuyor. Doğayla ilgim olmasa da bana çok şey öğretti. Toprak o kadar cömert ki; yeter ki ona birazcık emek verin. Bugün, muzdan avokadoya kadar birçok ürünü yetiştirmeyi başardık. Çok emek veriyoruz ve burayla ilgili gelecek için çok güzel hayallerim var.
Hayallerinizin gerçek olacağına inancım sonsuz. Sizinle sohbet etmek çok keyifliydi. Teşekkür ederim.
"Geçmişten bugüne uzanan bir yolculuk, içimizdeki sıcak hatıralarla dolu... Köksal Motel’in, tiyatronun ve tasarım dünyasının kalbinden kopup gelen bu hikayelerde hepimizden bir parça var, değil mi? Kendi hikayelerimizi de yanımıza alarak bir sonraki buluşmaya kadar hoşça kalın!"