Ayrıcalıklı Rotaların Peşinde: Zamanın ve Mekânın Ötesinde Bir Seyyah
“Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?” tartışmasına son noktayı koyan modern zamanların ışıldayan seyyahı…
Şiir gibi üslubu ve derin tarih bilgisi ile İstanbul’u her milletten insan için bir aşka dönüştüren, tarih kokan sokakları masalsı bir atmosfere büründüren isim: Saffet Emre Tonguç. O çok okuyan, çok yazan ama en çok da gezen ve gezmeyi sevdiren biri … Sadece İstanbul’u değil, dünyanın farklı köşelerini de anlatırken detaylara verdiği önem ve akıcı üslubuyla okurlarına ve gezginlere ilham veriyor. Seyahat etmeyi bir tutkuya dönüştüren, geçmişin izlerini bugüne taşıyan ve bunu yaparken her kesimden insanı kucaklayan anlatımı ile kaleme aldığı 36 kitap seyahat severler için eşsiz bir kaynak.
Uzun yıllardır ekranlardan ve dijital platformlardan izlediğimiz ve her yıl en iyiler listesinde ilk sırada ödüllendirilen programı “Ayrıcalıklı Rotalar” ile binlerce insana keşfetmenin büyüsünü hissettiriyor. Hazırladığı seyahat ekleri, tasarımını yaptığı ev ve bahçelerin yayınlandığı dergiler, seyahat severlerin yaşamını kolaylaştıran online uygulamalar ve daha niceleri. Hiç fark etmediğimiz detayları gözler önüne seren ve içten gülümsemesiyle hepimizin ruhuna dokunan usta bir anlatıcı. Hava koşullarının tüm olumsuzluklarına rağmen Bebek’te buluştuk. Sizi alıştığımız nezaketi ve sıcacık sohbeti ile biraz İstanbul biraz da Bursa ya dair ayrıcalıklı sohbet ile baş başa bırakıyorum.
Ayşe Aktaş: Merhaba, öncelikle bu güzel kahve sohbeti için teşekkür ederim. Bir İstanbul aşığı olduğunuzu bilmeyen yoktur ama Saffet Emre Tonguç için İstanbul desek neler söylersiniz?
Saffet Emre Tonguç: İstanbul benim için giydiği her kıyafeti kendisine yakıştırmayı bilen zarif ve sofistike bir kadın gibi… Hem İstanbul’la hem Boğaz’la özel bir bağım olduğunu düşünüyorum. Hatta İstanbul Hakkında Her Şey kitabımın giriş sayfasında şunu yazmıştım: “Her şeye rağmen, dünyanın en güzel şehri olduğuna inandığım İstanbul’a…” Bunu da çok yürekten söylüyorum. Çok büyük zorluklar var bu şehirde, başta trafik olmak üzere; ama bu kadar yer görmüş olmama rağmen yine de dönmekten en mutlu olduğum şehir İstanbul. Bu şehirde yılın her zamanı farklı güzel, her mevsim ayrı keyif. Ama erguvanların gülümsemeye başladığı, bunu gören lalelerin, leylakların ve mor salkımların onlarla güzellik yarışına girdiği ilkbaharı İstanbul’da geçirmek ömre ömür katıyor.
Ayşe Aktaş: Erguvanların sizin için özel bir yeri var. İstanbul ve sizin için ne anlam ifade ediyor?
Saffet Emre Tonguç: Benim İstanbul’da en sevdiğim mevsim ilkbahardır ve bunun en büyük sebebi de dört bir yanımda erguvanlar görmemdir. O yüzden “Erguvan Zamanı Boğaz” diye benimle gelenekselleşen bir turum var. “Boğaz Hakkında Her Şey” kitabımın kapağında erguvanlar vardır. Bence bu kentte ilk ağaç yetiştiği zamandan beri var erguvan ağacı, belki de ilk yetişenlerden biri. Erguvanların rengi İstanbul’a çok hoş bir makyaj yapar. Özellikle güneş ışıklarının aydınlattığı boğaz sularıyla erguvan renginin buluştuğu köşeler, doyumsuz bir seyir zevki sunar. İlk aklıma gelenler arasında Gülhane Parkı, Yıldız Parkı, Abbasağa Parkı, Kuruçeşme Naciye Sultan ile Şeyhülislam koruları, Aşiyan, Emirgan Parkı, Büyük ve Küçük Çamlıca, Fethi Ahmet Paşa Korusu, Hıdiv Kasrı ve Beykoz Korusu’nu sayabilirim. Buraların sunduğu manzaraları erguvansız hayal etmek benim için mümkün değil. Diğer taraftan erguvanın daha fazla yakıştığı bir şehir bence yok. Nasıl ki Leyla dendiğinde akla ilk Mecnun gelir; işte erguvan ve İstanbul Boğazı da o misal; birbirinden ayrı düşünemezsiniz onları, ayırırsanız şehirde bir şeyler eksik kalır.
Ayşe Aktaş: Eminim pek çok kişi merak etmiştir yılda bir kez İstanbul ile kucaklaşan bu naif çiçeğin hikayesini.
Saffet Emre Tonguç: Girin internete, erguvan için “baklagiller familyasından, 10 metreye kadar büyüyebilen, çalı gibi ağaççık” tanımlamasını görürsünüz. Bilimsel olarak bu kadar kuru ifade edilen bu küçücük ağaç İstanbul ve İstanbullu için çok daha fazlası demek. Bizanslılar Boğaz için “dünyanın kolyesi” demişler. İki kıtayı ve gönülleri bağlayan Boğaz’a çok yakışır erguvan. Şehrin çiçeği lale ise Boğaz’ın ağacı erguvandır. Her nisanda iki kıtayı birbirinden ayıran bu suyolunu renklendirir erguvan, bazen de mor salkım ile raks eder. İki aşık gibi doğanın inanılmaz uyumunu sergilerler. Boğaz’ın iki yakasını süsleyen pembe renkli erguvanların Latince ismi Cercis siliquastrum; anlamı da “kapsüllü meyveli ağaç ” veya “bakla şekilli meyveli ağaç”. Batı dillerinde ise Judas ağacı olarak geçiyor. Efsaneye göre Havari Yahuda İskaryot, Hz. İsa’nın yerini Romalılara bildirip çarmıha gerilmesine sebep olmuş. Önce ihanet etmiş ama sonra pişmanlığından ötürü kendini erguvan ağacına asmış. O zamana kadar beyaz çiçekler açan erguvan ağacının o tarihten sonra utancından günümüzdeki rengine dönüştüğü anlatılır.
Ayşe Aktaş: Rehberlik mesleğine benzerini göremediğimiz farklı bir soluk getirdiğiniz. İyi bir eğitim aldığınızı biliyorum. Peki rehberliğe nasıl adım attınız?
Aslında Turizm ve Otel Yöneticiliği okurken cep harçlığı için rehberlik yapmaya başladım. Sonrasında rehberlik yaparken bana yardımcı olabileceğini düşündüğüm alanlarda eğitim yolculuğumu sürdürdüm. Yine Boğaziçi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okudum; ardından Tarih yüksek lisansı yaptım. Ailem ticaretle uğraştığı için onları da mutlu etmek söz konusuydu; bu sebeple Viyana’da İşletme üzerine doktora yaptım. Fakat yüreğimin sesi ağır bastı, çünkü insanların sevdikleri işi yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Kısa bir süre babamla çalışıp ardından müsaadesini istedim; karşı çıkacağını düşüyordum ama destekledi ve ben 1987’de başladığım rehberliğe geri döndüm. Sonradan öğrendim ki babam aslında sıkılıp, bıkıp tekrar kendi işimizin başına döneceğimi düşündüğü için bana izin vermiş ama öyle olmadı; 30 yıl olacak ve ben işimi hala heyecanla, mutlulukla yapıyorum.
Ayşe Aktaş: Bu izni verip sizi bize kazandıran babanıza sonsuz teşekkürler. "İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın.” cümleniz artık sizinle özdeşleşen bir slogan. İstanbul’u gezmek için ilk nereden başlamalı?
Saffet Emre Tonguç: Öncelik tarihi yarımada olmalı. 1500 yaşındaki Aya Sofya, 400 yıl Osmanlı sultanlarına ev olmuş Topkapı Sarayı, Muhteşem Süleymaniye, dünyanın ilk AVM’lerinden Kapalıçarşı, Dolmabahçe Sarayı tabii ki görülmeli. Fener ve Balat eski İstanbul’u yaşatan yerlerden, sokaklarında keşfe çıkılmalı. Galata ve Karaköy ise tarihe dokunurken keyifle farklı lezzetler tatmak isteyenlere göre.
Ayşe Aktaş: Ayasofya, kitabınızın tanıtımı için “Müzede Gece” gezileri de düzenlediğiniz hepimiz için önemli bir yer, bir tarihçi gözü ile Ayasofya’nın sizdeki yeri nedir?
Saffet Emre Tonguç: Ayasofya sadece Türkiye’nin değil dünyanın en önemli mimari eserlerinden biri. Muhteşem bir büyüsü ve mimarisinde sakladığı onlarca gizem var, ben yaklaşık 3 saatlik turda anlatmakla bitiremiyorum. Kitabın açılışını da Ayasofya ile yaptım. 6. yüzyıldan kalma yapının kubbesi bugün bile hayrete düşürecek görkeme sahip. Yüzyıllardır ayakta ve hem Hristiyanlık hem de Müslümanlık için simge bir değere sahip. İstanbul fethedilene kadar Rum Ortodoks Patrikliği’nin merkeziymiş. Fetihten sonra Fatih ilk iş olarak camiye çevirmiş. 1935 yılında da Atatürk’ün emriyle müze statüsü kazanmış ki bence doğru bir adım. Bu özelliğini koruması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü dinler üstü niteliği olan, mimari ve uhrevi yönü çok güçlü bir yapı evrensel bir forma sahip olması önemli.
Ayşe Aktaş: Dünyaca ünlü ve etkili pek çok isme rehberlik ettiniz. Türkiye’nin tanıtılması için taşıdığınız misyon çok değerli. Bu konuya yaklaşımınız nasıl, çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?
Saffet Emre Tonguç: Ben kendimi bir kültür elçisi olarak görüyorum. Google’ın CEO’su Eric Schmidt, oyuncular Robert Redford, Candice Bergen, Kevin Spacey, modacılar Calvin Klein, Diana Von Fürstenberg, Michael Kors, Eli Tahari, Guess'in sahibi Paul Marciano, Amerikalı talk show sunucusu, yüzyılın en etkili kadınlarından sayılan Oprah Winfrey, Amerika'nın ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright, ABD eski genelkurmay başkanı ve eski dışişleri bakanı Colin Powell, yıllık 120 milyar dolarlık ciro yapan şirketlerin sahibi Amerikalı finansçı Leon Black'in de aralarında bulunduğu 100'e yakın yabancı ünlü ve etkin isme İstanbul'u gezdirdim. Ünlü olmayan turist sayısını hesaplayamıyorum bile! Bu tabloya bakınca şunu görüyorsunuz o insanlara geçmişimiz ve bugünümüz hakkında ne anlatırsam, akıllarındaki imaj da ona göre şekilleniyor. Yeteri kadar önyargılı bakış var ülkemize karşı, bunları değiştirmeye uğraşmak kolay değil. Ama hem ülkemi hem de mesleğimi çok sevdiğim için bunu sorumluluğum olarak görüyorum. Bu insanlar ülkelerine döndüklerinde başka insanlara burada gördüklerini, hissettiklerini, öğrendiklerini aktarıyorlar… Öte yandan yazdığım kitaplar, yaptığım televizyon programları ve hatta sosyal medya içeriklerimin bir bölümü ülkemizin, İstanbul’un keşfedilmesi, değerlerimiz hakkında farkındalık yaratma amacına yönelik.
Ayşe Aktaş: İstanbul gerçekten büyülü bir şehir. Bir İstanbul aşığı olarak hala sizi şaşırtan yönleri var mı?
Saffet Emre Tonguç: İstanbul keşif yolculuğunun bitmeyeceği bir şehir. Yüzyıllar aşan hikâyelerine yorulmadan yenilerini ekliyor. Böyle bir kültürel mirasla iç içe yaşayıp şaşırmamak mümkün değil. Örneğin Marmaray projesi için yapılan Yenikapı kazılarında şehrin tarihini 8.500 yıl önceye taşıyan buluntuları hayranlıkla gördük. Erken Bizans Dönemi'nin en büyük liman olan Theodosius Limanı ortaya çıktı. Bir başka örnek olarak Neolitik Dönem mezar mimarisi içinde nadir rastlanan ahşap gömüt bulundu. 19. Yüzyıl Osmanlısına ait küçük imalathaneler ve atölyelerin mimari kalıntıları ve sokak dokularıyla tanıştık. Bu şehirde henüz keşfedilmemiş çok sır var. Bir de zaten ortada olan ama göremediklerimiz var. Mesela yakın zamana kadar hiç gitmediğim semtler vardı; Fatih karşısındaki Haydar semti, Edirnekapı’daki Salmatomruk ya da Hasköy’ün devamındaki Çıksalın… Tüm bunların ötesinde yüzlerce kez Kapalıçarşı turu yaptım ama her seferinde çarşı beni şaşırtmaya, yeni detaylar sunmaya devam ediyor. Yani siz merak ettikçe İstanbul sizi yeni hikâyelerle tanıştırıyor; yeter ki isteyin ve çaba gösterin…
Ayşe Aktaş: Çocuk Saffet Emre Tonguç’un gözü ile İstanbul nasıldı? Bugün nerede yaşamayı tercih ediyorsunuz, seyahatlerinizin dışında en çok ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Saffet Emre Tonguç: Çocukluğum Kandilli ’de geçti. Boğaz semtlerinden birinde nefis bir güzellik, çok güzel arkadaşlıkların komşulukların yaşandığı samimi bir atmosferde büyüdüm. Hani şimdilerde sıkça duyduğumuz o eski İstanbul özlemi vardır ya ben onu yaşayarak büyüyen şanslı çocuklardandım. Mahalle samimiyetiyle, sokakta oynayabilme özgürlüğüyle büyüdüm. Herkesin birbirine selam verdiği, güler yüzle selamladığı, sokaklarda ayaküstü keyifli sohbetlerin yapıldığı anlar var hatırımda en çok...Evim Rumelihisarı’nda. Ben hem merkezi hem de mahalle dokusunun hala sürdüğü bir yer olması nedeniyle tercih ettim. Yüzlerce hatta binlerce dairenin olduğu ama insanların birbirini değil tanımak asansörde görüp selam vermekten dahi imtina ettiği gökdelen- residence hayatları bana göre değil. 6 dairenin olduğu küçük samimi bir dünyamız var yaşadığım apartmanda. Sıkı komşuluk ilişkileri sürdürüyoruz, seyahat dönüşleri beni ev yemekleriyle karşılıyorlar ya da birlikte pazar kahvaltıları yapıyoruz... Sahile inip yürüyüş yapmak en sevdiğim şeylerden biri, bu özgürlüğü tanıyor bana evimin bulunduğu yer. Her sabah Boğaz’ın muhteşem manzarasına bakarak güne başladığım, harika bir manzaram var. Bunların hepsi yaşadığım yeri çok sevme nedenim.
Ayşe Aktaş: Bilgiyi toplamak kadar akılda tutmakta zor bir iş, zihninizi taze tutma konusunda bu disiplini nasıl sağladınız?
Saffet Emre Tonguç: İyi bir kütüphanem var kariyerim boyunca edindiğim çok önemli kaynaklara sahibim. Teknolojinin nimetleri de çoğu kez imdadıma yetişiyor, internet önemli başvuru kaynaklarım arasında. Tabii ki nasıl kullanacağınızı bilmeniz çok önemli, arama motorunda karşınıza çıkan ve dezenformasyondan ibaret bilgileri kastetmem mümkün değil. Pek çok kütüphanenin veri tabanına ve akademik veri tabanlarına, araştırmacıların makalelerine, güncel gelişmelere ulaşabiliyorum. Akılda tutma meselesi için de genetik piyango diyebilirim; hafıza konusunda şanslıyım. Tabii ki her bilgiyi ezberlemem mümkün değil, sürekli bilgilerimi tazelemeye özen gösteriyorum. Bir de bilgiyi akılda tutmanın en güzel yolu onu kullanmak; cümleleri beynimde paslanmaya bırakmıyorum. 40 farklı tur yapıyorum. Ayda en az 5 yazı yazıyorum, sosyal medyayı proje odaklı kullanıyorum, her gün bilgi – deneyim odaklı asgari 3 paylaşım yapıyorum. Tüm bunlar bilgilerimi saklamayı değil kullanmayı sağlayan, ayrıca sürecin parçaları.
Ayşe Aktaş: Pek çok değişik coğrafyada, farklı milletlerden insanlarla temas kuruyorsunuz. Kimi zaman dünyanın öbür ucuna inanılmaz saat farkları ile seyahat ediyorsunuz. Bu seyahatlerde yaşadığınız ruh hali nasıl? Yaşamınız için oluşturduğunuz bir motto var mı?
Saffet Emre Tonguç: Hayatta İki hedefim var; biri insan, biri de kendim olmak. Kemale giden yolda kâmil insan olmaya, egolarımdan tamamen arınmaya, herkese adil davranmaya çalışıyorum ki gerçekten zor… Bu noktada seyahatlerim bana ışık tutuyor, çünkü sadece yola çıkmıyorum aynı zamanda içsel yolculuklara da çıkıyorum. Bu da bana kendi içimde aydınlanma çağı yaşatıyor.Hayatın koca bir hiç olduğunu hiç unutmadan yaşamaya çalışıyorum. Mevlâna; "Bin sene de okusam ne biliyorsun diye sorsalar bana 'HADdimi bilirim' demiş. Hayatını da “HAMdım, piştim, yandım” diye özetlemiş. Hamdetmek, yaşam isimli lütuf için her gün yaptığım şey bu…
Ayşe Aktaş: Gururla takip ettiğimiz başarılarınıza her yıl yenisi eklenerek sayısız ödülle teşekkür edildi. Nasıl bir his ödül almak, hala heyecan veriyor mu?
Saffet Emre Tonguç: Ödül almak motivasyonumu tazelemek demek… Tabii ki hiçbir ödül başarının eşittiri değil ama önemli değerlendirmeler neticesinden sizin yaptığınız işin en iyisi seçilmesi, gururunuzu okşuyor hem de daha iyiyi yapmaya da teşvik ediyor. 2006 ve 2007 yıllarında "Yılın Seyahat Yazarı" olarak ödüllendirildim. Şimdiye dek 36 kitap yazdım, 40 ödül aldım. 14 bin rehber arasında iki kere “Türkiye’nin En İyi Rehberi” seçilen tek kişi oldum. “Avrupa’da Görülecek 101 Yer” ve “İstanbul Hakkında Her Şey” kitaplarım ödüller aldı. 2012 yılı sonunda ise “Boğaz Hakkında Her Şey” kitabımla “En İyi Turizm Yayını Ödülü” ne değer görüldüm. Türkiye’nin en çok seyahat eden rehberi seçildim.
Geriye dönüp baktığımda çıkış noktam İstanbul sevgisiydi. Her şeye, herkese ve tüm olumsuzluklarına rağmen İstanbul benim için dünyanın en güzel şehri. Nereye gidersem gideyim kendimi hep İstanbul’a dönerken hayal ediyorum. Sevgi merakı, merak da öğrenmeyi getiriyor beraberinde. Önceleri şehre ait olanları sadece seyrederken aynı zamanda dağarcığımda da bilgilerin biriktiğinin farkında değildim. Daha sonra yetinmeme ve daha çok okuyup, daha çok gezip daha fazla öğrenme isteği başladı. Sokaklarında kaybolup, şehrin insanlarıyla konuşmak da bana çok şey kattı.
Hem Türkçe hem de İngilizce turlarım var. Kapalıçarşı, Fener-Haliç-Balat, Karaköy, Galata-Beyoğlu, Taksim-Cihangir-Çukurcuma, 7 Tepe 7 Cami, Kuzguncuk-Üsküdar gibi birçok farklı tur yapıyorum ve bu turlarda kapalı olan kilise ve sinagog gibi yerleri açtırarak ayrıcalıklar sunuyorum. Erguvan turları ve Dolunay turları çok seviliyor. İsteyen herkesin katılabileceği turlarım da var yerli ya da yabancı özel gruplar için yaptığım turlar da…
Ayşe Aktaş: İnanılmaz keyifli bir yolculuk. Gezilerinizde ilginç anlarda yaşanıyordur, bir tanesini paylaşır mısınız desem aklınıza gelen bir anı ne olur?
Saffet Emre Tonguç: Çok ünlü bir modacıyı gezdiriyorum, Sarayburnu'ndayız. "Karşısı Çin mi" demez mi! "Değil, Türkiye'nin büyük bölümü Asya'da bulunuyor" dedim. "İstanbul'dan sonra mı Çin geliyor" dedi bu kez. "Yok arada başka ülkeler var" diye cevap verdim. “Programa Arkeoloji Müzesi koymuşlar. Ne göreceğiz” dedi. "Muhteşem Yunan ve Roma eserleri var" dedim. "Onları çaldınız mı" diye sordu. "Niye çalalım" dedim." "Yunan ve Roma demiyor musun, burası Türkiye değil mi" diye ekledi; söyleyecek söz bulamadım desem yeridir!
Ayşe Aktaş: Bir süre önce açılan online sesli yürüyüş turu uygulaması Piri’nin de tanıtımı yapıldı aynı zamanda. Piri’yi sizden dinleyebilir miyiz?
Saffet Emre Tonguç: Piri’yi İş Bankası ve YGA’dan zehir gibi gençler ile hazırladık. 1 yıl zerinde çalıştığımız bir projeydi. Fikrin benimle buluşmasını ise Sacred7 Travel sağladı. Aslında temelinde görme engelliler için bir sesli yürüyüş turu uygulamasıydı ama süreçte kapsamı genişledi. Gençler şahane, enerjileri, fikirleri müthiş. Bu kadar kısa sürede bu kadar büyüyen bir iş olmasının sırrı da bu ortak heyecanda gizli. Hem ıOs hem de Android tabanlı cep telefonları için kullanılabiliyor. Piri en özet haliyle tarif edersem, şehrin hikayelerini benim sesimden dinleyerek gezmeyi sağlayan bir sesli yürüyüş turu uygulaması. Gezmeyi ve keşfetmeyi sevenler için, en iyi rehberlerden hiç bilinmeyen hikayeleri; yüksek kalite ses deneyimiyle, kendi zamanınızda ve hızınızda akıllı telefonunuzla dinlemeniz için geliştirildi. İhtiyacınız olan tek şey akıllı cep telefonu ve kulaklık. İnternet bile gerekmiyor çünkü uygulama çevrimdışı çalışıyor; sadece telefona yüklerken internete ihtiyacınız var sonrasında özgürsünüz. Yaşadığımız veya seyahat için gittiğimiz şehirler; binalarında, sokaklarında, meydanlarında hiç bilmediğimiz hikayeler saklıyor. Bu yerlerin önünden çoğu kez farkına varmadan geçip gidiyor; bazen de sadece bir Instagram fotoğrafı çekip yolumuza devam ediyoruz. Oysa sevmek, tanımakla; tanımak hikayesini dinlemekle başlar. Şehrin binaları, sokakları, meydanları hikayeleri ile canlanır; dinlerseniz şehrin yer yanı bir şeyler anlatır. Ben İstanbul’u bilinmeyen hikayeleriyle anlattım. Avrupa başkentlerini Serda Büyükkoyuncu yazdı, anlatması yine bana düştü. Türkiye’nin en iyi ses prodüktörlerinden Erkan Altınok her tura özel mekânın ruhunu yansıtan müzik ve ses efektlerini harmanlayarak gezginlerin sanki rehber yanlarındaymış gibi hissedecekleri sesli içerikler oluşturdu. Poi Labs mühendislerinin Piri’ye özel geliştirdiği konum bazlı teknoloji ve haritalar sayesinde de turlar su gibi akan kesintisiz deneyimlere dönüştü. Şu anda İstanbul turlarının sponsoru İş Bankası; turlar Maximum kart sahiplerine ücretsiz. Avrupa turlarının sponsoru ise Turkcell o da abonelerine ücretsiz kullanım sağlıyor. Uygulamayı indirenlerin sayısı çoktan 100 bini aştı!
Ayşe Aktaş: Sosyal medyayı özellikle Instagram uygulamasını çok önemsediğinizi biliyorum, bu platformda ürettiğiniz içeriğinde hatırı sayılır bir takipçisi var. Sizin diğerlerinden ayrılmanıza sebep olan nasıl bir çalışma var arkasında?
Saffet Emre Tonguç: Ben Instagram’ı Instagram gibi kullanmıyorum aslında. Yepyeni bir anlayış getirdik, yerleştirdik ve bildiğim kadarıyla benim sayfamın bir benzeri yok. Çoğul bir ifade kullanıyorum çünkü bir iletişim danışmanım var. Bu mecrayı öyle önemsiyorum ki yanıma genç bir iletişimciyi alarak ilerlemeyi özellikle tercih ettim. Benim 30 yıllık mesleki birikimim 36 kitabım, yüzlerce gazete – dergi yazım, tv programlarım var. Bunların sosyal medya için içeriklere dönüştürülmesi ve projeler üretilmesi ile birleşince ortaya bir fark çıktı. Tamamen organik bir büyüme var sayfamda, hepsi gerçek takipçiler. Sayfamda devam eden 8 ayrı etiket ve bunlara ilişkin projeler var. Mesela #SETpazartesimottosu ile pazartesi sabahları sendrom karşıtı yazılar paylaşıyorum insanlara motivasyon yüklüyorsa ne mutlu... Her Cuma akşamını şiirle bitiriyoruz etiketimiz #SETcumaşiiri. Her Salı ülkemizin ya da dünyanın ilginç bir noktasını paylaşıyorum #SEThaftaninfikri etiketinde birikiyor. Tarihten öyküler, isim hikayeleri hem ülkemizden hem dünyadan şehir şehir dolaştığımız bir keşif yolculuğu da sayfadaki etiketler arasında. Yani aslında gazete, dergi ya da aktüel bir blog gibi okunabilir; zaten takipçilerim de bunun farkında olan bir kitle. Okumaya, bilgiye, paylaşmaya çok önem veren şu anda 882 bin kişilik bir aile olduk. Yoksa insanların fotoğrafa kalp koyup geçtiği bir sosyal medya platformunda neredeyse bir köşe yazısı uzunluğundaki postları nasıl okutmayı ve sevdirmeyi başarabiliriz ki?
Ayşe Aktaş: Sizce ülkemizin tanıtımı noktasında neredeyiz? Gözlemlediğiniz eksikler neler?
Saffet Emre Tonguç: Turizmin ve ülkemizin tanıtımının önünde son dönemdeki en büyük engel terör. Ciddi bir imaj sorunumuz var öncelikle bunu düzeltmemiz gerekiyor; tesislerin kalitesi, sayısı, ülkemiz güzelliği bir yere kadar… İnsanlar öncelikle kendilerini güvende hissetmek ve huzurla tatil yapmak istiyor. Her şey dahil sistem turizmi baltalayan çok önemli bir sorun artık bu kısır döngüden kurtulmak gerekiyor. Öte yandan kendi ülkemizin vatandaşlarının 2. sınıf turist muamelesi görmesi sektörün ayıbı. Yerli turist ciddi bir küskünlük yaşıyor, bunun aşılması önemli. Bir de Türkiye öyle zengin bir kültürel dokuya ve tarihe sahip ki turizmi deniz-güneş-kum üçlüsüyle değerlendirmek kendimize yapacağımız en büyük kötülük. Kültür turizmine ağırlık vermek, ilgi çekici turlar düzenlemek gerekiyor. Tabii bunun için de tekrar başa dönüp, ülkenin güvenliği ve huzuruyla ilgili kaygımızın kalmamasını istemek zorundayız.
Ayşe Aktaş: Saffet Emre Tonguç hayallerine ulaştı mı?
Saffet Emre Tonguç: Hayat bana hayal ettiğim şeyleri başarma şansına eriştiğim bir hayatım oldu. Artık en büyük hayalim kendime daha fazla zaman ayırmak. Hayatta iki hedefim var; biri insan, biri de kendim olmak. Kemale giden yolda kâmil insan olmaya, egolarımdan tamamen arınmaya, herkese adil davranmaya çalışıyorum ki gerçekten zor… Bu noktada seyahatlerim bana ışık tutuyor, çünkü sadece yola çıkmıyorum aynı zamanda içsel yolculuklara da çıkıyorum. Bu da bana kendi içimde aydınlanma çağı yaşatıyor.
Ayşe Aktaş: Bursa sizi çok seven bir şehir, sıklıkla turlarınıza katılıp takip eden ciddi bir kitle de var. Biraz Bursa’yı konuşalım mı?
Saffet Emre Tonguç: Öncelikle Bursa benim için çok önemli bir şehir çünkü, ben profesyonel rehberlik kokartımı Bursa’dan aldım. O dönemde Bursa’da yaşadım. Hatta o kadar çok seviyorum ki, Bursa ile ilgili iki tane de kitap yazdım. Bir tanesi İngilizceye de çevrilen “Bursa hakkında her şey” . Bunu da bir Bursa gönüllüsü, benim ablam gibi bir isimle, Fatma Durmaz Yılbirlik’le gerçekleştirdik. Çok özel bir insan. Benim zaten Bursa da o kadar çok dostum var ki. İlginç bir şey söyleyeyim size. Benim turlarıma en fazla insan İstanbul’dan geliyor. Âmâ ondan sonra tabi ki herkes Ankara ve İzmir olduğunu zannediyor. Halbuki Bursa iki numara. Son Avustralya- Yeni Zelanda turunda yine Bursalılar vardı. Mesela ortak arkadaşlarımız Ayşegül- Alp Körüstan, Dilek-Faruk Aslanoba vardı. Bursalılarla tur yapmak çok keyifli çünkü, Bursalılar gerçekten özel insanlar. Çok iyi eğitimli ve çok müteşebbis insanlar.
Ayşe Aktaş: Evet , bahsettiğiniz isimler benim için de çok kıymetli. Bursa’da mutlaka görün dediğiniz üç yerden bahsedelim desem bunlar neresi olur? Özellikle sevdiğiniz bir yer var mı?
Saffet Emre Tonguç: Bursa’da ben o kadar çok yer söyleyebilirim ki görülmesi şart olan. Siz üç tane deyince kendimi sıkışmış hissettim. Mesela, Kapalı Çarşı bence Türkiye’nin en güzel kapalı çarşılarından bir tanesi, yanındaki Ulucami’ye bayılırım. Bursa’nın camileri zaten olağanüstü. Yeşil Türbe ile Yeşil Camii de çok severim ve onun etrafındaki alanı, ama açıkçası Bursa’ya karşı şöyle bir kırgınlığım var. Bursa eskiden Yeşil Bursa idi. Nasıl biz İstanbul’u yaşatamadıysak, eski haliyle sizde Bursa’yı koruyamadınız. Bursa eskiden cennet bir şehirdi. Şu anda Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Bursa ‘da da çok kötü yapılaşma var. Şehrin en büyük sorunu bu. Mesela benim çocukluğumda Uludağ’a gitmek çok büyük bir keyifti. Fakat şimdi Uludağ’ında o eski atmosferde olmadığını görüyoruz. Ama ne olursa olsun Bursa bence Türkiye’nin en güzel şehirlerinden bir tanesi ve Osmanlı’nın ilk başkenti olması da tesadüf değil. Zaten Osmanlı da o kadar güzel esinler bırakmış ki Bursa’da, onu her köşede görmek mümkün. Kaldı ki, Bitinya olduğu dönemde Prusya olarak geçiyor. Zamanla Prusya Bursa’ya evriliyor.O yüzden tarihi anlamda da çok değerli bir şehir. Etrafında muhteşem yerler var. Mesela İznik, Nikea dedikleri geçmişte dini açıdan da çok önemlidir. Dört İncil’in kabul edildiği yerdir. Cumalıkızık bambaşka bir bölgedir. Çekirge’yi ve Kurşunlu’yu çok severim. Yani Bursa benim için İstanbul’dan sonra Türkiye’ de yaşanabilecek en güzel şehirlerden bir tanesi.
Ayşe Aktaş: Peki Zeytin ağaçlarıyla, mavisiyle, tarihiyle ve bir ayağının da İstanbul’a uzanması ile Mudanya için ne söylersiniz?
Saffet Emre Tonguç: Mudanya’yı çok seviyorum. Mudanya da biliyorsunuz tarihi şehirlerden bir tanesi. Montania’dan geliyor ve Mudanya’nın içerisinde çok değerli eserler var. Hatta ben “Türkiye’de görülecek 101 yer” ki benim 36 kitabımdan ilk kitabımdı, onu yazarken Mudanya’ya ayrı bölüm ayırmıştım, o kadar değerli bir yer olduğu için. Tarihimiz açısından da çok kıymetli, çünkü Mudanya Mütarekesi de orada imzalanmış. Mudanya Ernest Hemingway gibi çok ünlü bir yazarın bile geldiği yerlerden bir tanesi.
Bir de artık Bursa o kadar yakın ki, Osmangazi köprüsünden geçerek 1.5 saate Bursa’ya gidebiliyorsunuz. Buda İstanbul’un bir semtine gidiyor gibi yaptı Bursa’yı. Bu yüzden de ben herkese tavsiye ediyorum, muhakkak Bursa’yı gezin görün, mümkün olduğu kadar vakit ayırın. Çünkü, çok güzel gizli kalmış hazinelerle karşılaşacaksınız.
Ayşe Aktaş: Bursalılar olarak bizde sizi çok seviyoruz. İlgiyle takip ediyoruz. Ayrıcalıklı rotalarınız bol olsun. Bol bol gezin ve bize de gösterin.
Saffet Emre Tonguç: İnşallah öyle olur. Fakat sunuda belirtmekten çekinmeyeceğim. Ayrıcalıklı Rotalar ile ile biz bugüne kadar 30’dan fazla ülkeyi çektik. Türkiye’den de çok fazla şehir çektik. İlk çektiğimiz şehirlerden de bir tanesi tabi ki Bursa. Dolayısı ile Youtube a “Ayrıcalıklı Rotalar Bursa “yazarsanız Bursa bölümüzü de seyredebilirsiniz.
Ayşe Aktaş: Her insanın dünya ya gelişinin bir sebebi olduğuna inanırım. Sanırım sizinki de uzağı yakın kılmak. Mesleğinizde yarattığınız farklılık sizi takip eden tüm insanlara dünya da ki pek çok yeri gerek turlarınızla gerekse programlarınızla görme fırsatı yarattı. İyi ki varsınız sevgili Saffet Emre Tonguç. Çok teşekkür ederim.