İtibar, insanlık tarihi boyunca çoğunlukla “saygın, güvenilir, değer” olarak ifade edildi ve her dönemde edinilmek istenen bir durum olarak ortaya çıktı. Olumlu algılanan, beğenilen, sevilen, istenen, takdir edilen gibi kelimelerin de kavramı desteleyen ifadeler içerisinde yer aldığını görüyoruz.  Bir kişi ya da işletmenin geçmişteki faaliyetlerinde bıraktığı izler, mevcut faaliyetlerindeki yaklaşımı ve gelecekte sergileyeceği muhtemel duruş, olumlu veya olumsuz itibarının büyük kısmını oluşturuyor.

İtibar, günümüzde de birey, kurum ve işletmelerin en değerli varlıklarının başında geliyor. İtibarlı kişiler ve kuruluşlar topluma daha fazla değer katıyor. Artık şehirler için de durum böyle. İtibarlı şehirler ekonomiden daha fazla pay alıyor. Bu şehirleri görmek için milyonlarca kişi ziyaretçi olarak şehirleri geziyor. Ticaret yapmak isteyen iş adamları o şehirlerdeki fuarlara katılıyor, iş fırsatları kovalıyor ve yatırım için çalışmalar yapıyor. Bu şehirler yaşanmak için tercih edilen yerlerin başında geliyor. 2015 yılının en itibarlı şehri seçilen Sidney’i veya 2018 yılının en itibarlı şehri Tokyo’yu görmek, orada yaşamak ve iş yapmak isteyen milyonlarca kişi olduğunu tahmin etmek zor değil.

Zaman içinde oluşan ve kolaylıkla zarar görebilen hassas bir kaynak olarak itibar, günümüzde en değerli varlıkların başında gelmektedir. Bu durum, itibarın titizlikle yönetilmesi gerektiğinin anlaşılmasını sağlamış ve bireyler, işletmeler, kurumlar gibi şehirlerin de itibarlarını geliştirmek ve korumak üzerine çalışmalar yapması gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Özellikle rekabet ve krizlerle yaşanan itibar kayıpları bu kavramının önemini daha somut olarak göstermiş ve itibarlı işletmelerin, bireylerin ve şehirlerin krizlerden daha az etkilendiği veya daha az zararla süreci atlatabildiği gözlemlenmiştir.

İtibarın fırsatları değerlendirmede veya tehditlere karşı korunmada etkin bir varlık olduğu anlaşılmıştır. Bir kaynak olarak düşünüldüğünde itibar; değerli, taklidi zor, yeri kolay doldurulamayan bir varlık, kârı artıran ve sürdürebilirliği sağlayan ana bileşen olarak da düşünülebilir. 

İtibar konusu akademik olarak çalışıldıkça her ne kadar soyut bir kavram gibi görülse de aslında somut ve ölçülebilir sonuçları olduğu tespit edilmiştir. Be sebeple geçmişten farklı olarak “iyi bir itibar, benzersiz ve değeri büyük somut bir varlıktır” diyebiliriz. 

İtibar kaybı ise, şirketlerin, kurumların ve şehirlerin önlerindeki en büyük risk olarak nitelendirilmekte. Ülkemizde de iletişim ağlarının gelişmesiyle bireylerin, kurum ve kuruluşların nasıl itibar kaybettiği ve yaşadıkları itibar krizi sırasında nasıl zorlandıkları ve bazılarının bu krizler sonrasında itibar kayıplarının oluşturduğu finansal zararlar sonrasında faaliyetlerini sürdüremeyecek duruma düştükleri açık olarak görülmüştür.

Örneğin, Soma’da yaşanan maden faciası hem oradaki birey ve işletmeleri olumsuz etkilemiş hem kentin adıyla ilgili olumsuz algıların oluşmasına sebep olmuştur. Aynı şekilde, terör saldırıları yaşanan yerlerde şehirlerin algısı olumsuz etkilenmiş, o şehirlerde yaşayan bireylerin güvenlik kaygılarına sebep olmuştur. Şehrin yöneticilerinin tedbirler alması kadar ülke güvenliği adına da ilave tedbirler alınması gerektiğini göstermiştir. Şehirlerde yaşanan olumsuzların artık ülkelerin itibarını da yakından ilgilendirdiği bilinmektedir. Ülkemiz açısından bakacak olursak, ekonomimize öncülük eden bir şehrin tedbirsizlik sebebiyle itibarını sarsacak bir olay veya yaşanacak doğal bir afetin olumsuz etkileri şehir kadar ülkemize de yansımaktadır. 

İtibar, kültür ve yetkinliklerin ele alınarak, samimiyetle oluşturulan stratejik planlar ve bu planların uygulanması ile yönetilebilmektedir. Uygulamalar sırasında itibar riski analizlerinin yapılması ve itibar ölçümlerinin gerçekleştirilerek faaliyet planlarının revize edilmesi son derece önem arz etmektedir.

Şehirlerin itibarı konusuna girmeden önce “Dünya’daki seragazı salınımının %80’i ve enerji tüketiminin %75’i şehirlerden kaynaklandığını ve bunun da en temel sebebi; şehirlerdeki elektrik üretimi, ısınma, şehir içi ulaşım gibi alanlarda fosil yakıtların kullanımı. Dünyanın kentsel nüfusunun ilk kez kırsal nüfusu geçtiğini biliyoruz. Gelecekte daha fazla insan, başta Asya, Afrika ve Güney Amerika olmak üzere yoğun nüfuslu mega şehirlerde, tüm sorunlarıyla birlikte yaşıyor olacak” şeklinde yapılan tespitleri tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Şehirleşme ve teknoloji beraberinde çok büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanmasına sebep oluyor. Bu değişim her şeyi etkiliyor ve herkes değişiminden hem fiziksel hem de kültürel olarak payına düşeni alıyor.

Şehirleşme ve teknoloji ile yaşanan bu değişime eklenmesi gereken en önemli başlık İklim Değişikliği. Özetle diyebiliriz ki, yaşamın değişim ve dönüşümünde karşımıza çıkan en önemli üç başlık; Şehirleşme, Teknoloji ve İklim Değişikliğidir.

Dünya’daki teknoloji markalarının bulundukları şehirlere ve ülkelerine kattığı değeri düşündüğümüzde bir şirketin bile ekonomik değerinin bazı ülkelerin oluşturduğu ekonomik değerden fazla olduğunu görüyoruz. Sektörler bazında yapılan itibar araştırmalarında Bilişim-Teknoloji sektörünün en itibarlı olarak algılanmasında gelişmeler kadar şirketlerin oluşturduğu değerin de payı vardır.
Şehirleşme, teknoloji ve iklim değişikliği, orta sınıfın büyümesiyle dünya ekonomisini yakından etkiliyor. Orta sınıf tüm dünyada büyüyor. Her yıl 2 Türkiye kadar az gelirli nüfus orta gelirli gruba yükseliyor. Bu gelir grubunun günümüzde 3.2 milyar kişiye ulaştığı, 2030’da ise 5 milyar kişiye ulaşacağı ön görülüyor. Orta sınıfın artışına bağlı olarak tüketim arttıkça ortaya müthiş bir üretim potansiyeli çıkıyor.

Orta sınıfın büyümesiyle ülkeler yerine şehirler öne çıkıyor. 600 şehir dünya ekonomisinin 30 trilyon dolarını, yani yarısını oluşturuyor. Bu 600 şehrin ekonomisi 10 yıl sonra 64 trilyon dolara çıkacak ve dünya ekonomisinden yüzde 60 pay alacak.” şeklindeki yorumlar çoktan gerçekleşti bile.
İklim Değişikliği şehirlerin ve ülkelerin güvenliğini tehdit edebilecek boyutta, çok yönlü ve karmaşık bir sorun olduğundan, geleceğin şehirleri olmaya aday şehirler itibar risklerini hesaplamakta ve iklim değişiklerinin olumsuz etkileriyle mücadele etmektedir. Ekim ayı içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın adının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirilmesi son derece isabetli bir karar olmuştur.

Ekonomik Rekabet ve Şehirler
Paradigmaların değiştiği, ekonomik rekabetin şehirler üzerinden yaşandığı bir dönemin içerisindeyiz. 2,7 milyon şehir, 3 bin büyükşehir, 455 metropolitan şehir rekabet halindedir. Ölçeği ne olursa olsun her şehir bu yoğun rekabeti yaşamaktadır. Şehirlerarası rekabetin giderek artacağını, fark yaratabilen ve itibarını yöneten şehirlerin rekabette avantajlı olacağını söylemek mümkün. Bu rekabette kazanan şehirler, dünyadaki değişiklikleri kavrayan ve uygulayan şehirler olacaktır.

Dünyanın tanınmış, dünya ekonomisinden pay alan şehirlerinin isimlerini saydığımızda her biri bizde bazı duygu ve düşünceler oluşturuyor. Oluşturdukları duygu ve değer ile şehirler çekim merkezi gelerek hem önemli markaların o şehirlerde yatırım yapmasına hem de ekonomiden pay almayı başarıyor. Paris, Sidney, Barselona, Münih, Tokyo, Londra, İstanbul dendiğinde zihinlerde farklı şeylerin canlandığını, bu şehirlerin farklılaşma adına bir başarı sağladıklarını söyleyebiliriz. 
Şehirler arasındaki ekonomik, sosyal ve çevresel rekabetin ölçülmesiyle adeta bir şehirler ligi oluşmuş durumda. ABD’de yapılan İtibarlı Şehirler araştırmasına bakıldığından şehirlerin her yıl farklı bir sıralamada yer aldığı görülecektir. Bu değişiklikler yaşanan rekabetin de bir göstergesi.

Şirketlerde olduğu gibi ülkeler ve şehirler de belli bir itibara sahiptirler ve bu itibar performanslarını etkiler.

Şehir İtibarının Ölçümlenmesi
Şehirlerin itibarı ölçülürken Etkin Yönetim, Gelişmiş Ekonomi, Nitelikli Kentsel Çevre, gibi 3 ana faktör altında çok sayıda alt bileşen ele anıyor. 
Gelişmiş Ekonomi başlığı içerisinde “farklı ve saygın ürün ve hizmet üretimi, öncü şirketlerin genel merkezi konumunda olmaları, teknolojik avantaj, finansal kararlılık ve gelecek için yüksek potansiyelli büyüme,  iş yapmak için tercih edilen koşullar sunuyor olmaları” şeklinde konular ele alınmaktadır. 
Nitelikle Kentsel Çevre başlığında “yaşam kalitesi yüksek, güzel bir şehir olması, yemek, spor, mimari ve eğlenceyi içeren geniş cazip deneyimler sunması, tanınmış sanatçıların, bilim adamlarının, mucitlerin, yazarların, sporcuların ve politikacıların doğduğu yerler olması” temel ölçütlerdir. 
Etkin Yönetim de ise; “Ziyaretçilere ve ev sahiplerine güvenli bir ortam sunmaları, siyasi ve hukuki kurumların gelişmiş bir yapıya sahip olmaları, ilerici, sosyal, ekonomik ve çevresel politikalar takip ediliyor olması, yeterli ulaşım, iletişim ve kamu kuruluşları altyapısına sahip olmaları, saygın liderler tarafından yönetiliyor olmaları gibi çok sayıda ölçüt bulunmaktadır.

Sonuç olarak;
Günümüzün ve yakın geleceğin en önemli problemi olan iklim değişikliğiyle mücadele için sorumluluklar bireyden başlayıp tüm kurum, kuruluş, şirket ve ülkelere kadar gitmektedir. bireyler davranışlarıyla, kurum ve işletmeler sürdürülebilir üretimleriyle, şehirler çevreci teknoloji uygulamalarıyla, ülkeler stratejileriyle, dünya genel politikalarla sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor.

İtibarlı Şehirler geleceğin şehirleri olacağından teknolojiyi kullanan, çevreye duyarlı, yaşanabilir şehirler oluşturmak için şehirlerimizin itibarına yatırım yapmamız gerekiyor. Türkiye’nin küresel marka çıkarma, ihracat hedefi gibi hedeflere ilave olarak itibarlı şehirler endeksinde yer almak için de hedef koyup çalışmak gerekiyor.

Gelecek şehirlerde şekillenecek ve alt yapısını çevre dostu teknolojiler oluşturacak. Bu vizyona öncülük eden şehirler ekonomiden daha fazla pay alarak geleceğin itibarlı şehirleri arasında yer alacaktır.