“Hayat, seçimlerimizin toplamıdır ve sadece cesur olanların peşinden gidebildiği bir yoldur.” derler. Eğer, yolda ayağının takıldıklarına değil, vardığın yerin güzelliğine odaklanırsan yıldızları görmen pekâlâ mümkün. Çünkü, gökyüzü sadece ona bakanlara yıldızlarını gösterir. İşte Hande Gençosman da bunlardan biri. Ertelediği hayallerini parlak yıldızlara dönüştürdü ve ışığını gidebildiği en uzak noktaya taşımanın peşinde. Bu sadece sahne tozu iliklerine kadar işlemiş bir oyuncunun değil, içindeki sesi dinleyerek yeniden var olan bir insanın hikâyesi. Sevgili Hande ile sayısız sanatçıya ve performansa ev sahipliği yapan Kafa Sahne’de buluştuk.
Ayşe Aktaş: Merhaba sevgili Hande, direkt konuya girelim. Sana göre hayatın gerçeği nedir?
Hande Gençosman: Ayşe’ciğim, hepimizin şu dünyada gerçekleştirmek istediği birçok hayali var. Kimimiz cesur adımlarla peşinden gidiyor, kimimiz “Yok, benden geçti artık.” deyip rutinine devam etmeyi seçiyor. Bana göre ise yaşamın gerçeği, kendini kendine en yakın hissettiğin yerde, aşkla var olmaktır… Amma da büyük konuştun, dur daha röportajın başındayız der gibi bakıyorsun. :)
Ayşe Aktaş: Sanırım büyük konuşma hakkına en çok sahip olanlardan biri sensin. :)
Hande Gençosman: Ne yalan söyleyeyim, sözlerimin her zaman arkasındayım. Çoğu zaman da tam söylediğim gibi hareket ettim. Bazen hayata geçirmek için daha uygun zamanını bekledim, ama yaptım sonuç itibarıyla… Nasıl yani diyeceksin şimdi?
Ayşe Aktaş: Dedim bile, içimi mi okuyorsun?
Hande Gençosman: Ben de buradan hareketle söze şöyle gireyim o zaman… Hepimizin içinde müthiş bir oyuncu var bence. Bazıları hep dram oynamayı seçiyor mesela, bazıları hayatının tadını fena halde kaçırıyor, bazılarınınsa keyfi yerinde… İnsanlar “tercih değil bu” deseler de hepimizin hayatı seçimlerimizle şekillenmiyor mu?
Ayşe Aktaş: Kesinlikle öyle. Senin seçimlerin hayatına nasıl yön verdi?
Hande Gençosman: Ufacık yaşımdan beri içimdeki o oyuncuyu fark etmeme rağmen, onun yapabileceklerini keşfetmek adına çok da cesur davranmamışım sanki diyordum kısa zaman öncesine kadar… Ama hayat sahnesinde oynadığın oyunun metni senin okuyamadığın bir yerde yazılı ve içinde birçok sürpriz var… Ve ancak “zaman” içinde başından geçenlerin manasını kavrıyorsun… Bunları anlayana kadar bir vakit geçiyor elbet… Benim de öyle oldu işte. Üniversite hayatı, biraz iş hayatı, sonrasında evlilik, annelik derken, içimde bir kenara koyduğum o coşkulu tutku, uygun zamanda gizli bir hazine gibi su yüzüne çıkıverdi… Ha, tabii sürecin içinde onu tetikleyen unsurlar da vardı… Mesela Bursa Büyükşehir Belediyesi konservatuarı ve ardından koristlik, solistlik bir nebze bu tutkuyu tekrar hatırlatmış olabilir genç yetişkinliğimde. :)
Ayşe Aktaş: Epey yaşını almış biri gibi konuştun. Daha gidecek çok yol olduğuna eminim ben. :)
Hande Gençosman: Gülme gülme : Şu anki yaşımı düşünecek olursak bu ifadeyi kullanmam çok da yanlış değil. :))) Bu kadar kısa anlattığıma bakma; o sırada çocuklar büyüdüler, ben on sene kadar gazetecilik yaptım ve sonrasında Müjdat Gezen Sanat Akademisi ile tanışmamla birlikte, bir süredir rafa kalkmış olan oyunculuk hayalinin fitili tekrar ateşlendi… Neden rafa kalkmıştı diye soracaksın şimdi. Hani hayaller, hani felsefe ne oldu?
Ayşe Aktaş: Sormak istiyorum evet, sence hayatının sürprizli kısmı burada mı başladı?
Hande Gençosman: Evet. Bir arkadaşım “olan, doğru olandır” der, tam da öyleydi aslında. O yıllarda hayallerimin peşinde koşarken Bursa Devlet Tiyatrosu’nun sınavlarına girmiştim. Hani keşif zamanı diye anlatmıştım ya, evlilik öncesi yıllarıma rastlıyor bu dönem… Yani her şey eyleme dökülmeye başlamıştı aslında… Başlamıştı ama…
Ayşe Aktaş: Burada araya girmek istiyorum, o günlere bir dönsene.
Hande Gençosman: Ay zevkle anlatırım… Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun içinde oda tiyatrosu vardır, gidenler bilirler… (Bu arada gitmediyseniz mutlaka gidiniz, harika oyunlar oynanıyor.) İşte o sahnede sınav. Bursa’mızın usta sanatçılarından sevgili hocam Feyha Çelenk müdürlük yapıyor o tarihlerde. Adım söylendi, çıktım sahneye… Benimle üç kişiyiz, heyecandan bayılacağım… Daha sonra birçok atölyede deneyimleyeceğim doğaçlama çalışmalarını ilk kez o sınavda uygulamışım meğerse. Bir şiir okumamı istediler…
Ayşe Aktaş: Hangi şiiri okumuştun, aklında mı?
Hande Gençosman: Aklımda tabii, ilkokuldan beri dilimde olan şiir:
Desem sana, aklına kim gelir?
Ayşe Aktaş: Tabii ki Orhan Veli. Sonra ne oldu?
Hande Gençosman: Nereden bilebilirdim ilkokulda şiir yarışmasında hediye edilen kitap sayesinde edindiğim Orhan Veli tutkumun beni tiyatro sahnesinde büyüteceğini… Sınavı kazandığım haberini, o zamanlar hayranlıkla sahnede izlediğim, şimdilerde çok sevgili hocam Halil Balkanlar’dan almıştım. Ne kadar sevindiğimi anlatamam; bu sınavla tiyatronun kıymetli hocalarından eğitim alma hakkını kazanıyordum… Ne büyük şans, düşünsene! (Bu arada hâlâ belli tarihlerde bu sınavlar yapılıyor. Oyuncu adayı genç arkadaşlarım lütfen değerlendirsinler.)
Ayşe Aktaş: Bu harika bir başarıymış. Bravo! Doğru temeller atılmış diyebilir miyiz?
Hande Gençosman: Ben de öyle düşünüyordum, fakat ailevi sebepler temellerin rafa kalkmasına sebep oldu maalesef… E, gençsin, toysun, o günkü koşullarda itiraz edemiyorsun. Ama, hayatın sürprizi dediğim şey işte bu. Gerçek hisler, tutkular ya da “hayal” başlığı altında topladığın gerçekliğin, üzerinden zaman geçse de hayatının hazır olduğun bölümünde birden önüne düşüveriyor ve gideceğin yol kolaylıkla aydınlanıveriyor. Orada birden kendin olduğunu fark ediyorsun… Aydınlanma dedikleri bu işte… “Ne yani şimdiye kadar sen sen değil miydin?” diyeceksin şimdi. :)
Ayşe Aktaş: Aklımdan geçenleri okumak gibi bir yeteneğin mi var?
Hande Gençosman: Sezgilerimin kuvvetli olduğunu söylerler. :) Ayşe’ciğim, şundan çok eminim: oyuncu olabilmek adına yaşadığım süreç muhteşem. Düşünsene; rafa kaldırdığın, ertelediğin bir hayalden yola çıkıyorsun. Sonra hayatın boyunca gösterdiğin tüm çabanın, yaşadıklarının aslında kendini keşif yolculuğun olduğunu fark ediyorsun. Olağanüstü… Ve sonucunda oyuncu da oluyorsun. Bundan daha iyisi için neler mümkün? :))
Ayşe Aktaş: Sence rafa kaldırdığın bir hayali gerçekleştirip tiyatro sahnesine çıkmak, içindeki o 'aşk' duygusunu keşfetmek için bir adım mıydı?
Hande Gençosman: Sanatın her dalı, insanın kendini bulmasına aracılık ediyor. Tiyatro, tüm sanatları kullanıp bunları uyumlu bir hale getiren tek sanat; insanı insana insanla insanca anlatma sanatı… Ve sahne, insanın iç dünyasıyla yüzleştiği, bunu yaparken seyircisine en saf ve en samimi haliyle dokunabildiği yer… Bence bu yüzden tüm kıymetli sanatçılar bu aşka düşmüşler. Sihir dedikleri, sahne tozu dedikleri şey, AŞK bence… İçimdeki varlığından ötürü mü, yoksa tozu yuttuğumdan ötürü mü bu aşka düştüm bilemem, (bu, “civciv mi yumurtadan, yumurta mı civcivden” sorusu gibi oldu) tam da olmak istediğim yerdeyim…
Ayşe Aktaş: İyi ki aşk var ve iyi ki o aşka düştün. Sahnede ve ekranda seni izlemek büyük mutluluk. Peki, nasıl ilerledi oyunculuk kariyeri?
Hande Gençosman: Akademi mezuniyet oyununda kendime verdiğim söz ve ardından benimle paralel düşünen arkadaşlarımla yollarımızın kesişmesiyle ve sevgili Ayşe Alagöz’le birlikte sahnelediğimiz proje oyunlarımızla başlayan macera, çok özel ekip arkadaşlarımız ve çok değerli hocalarımızla beraber, her seferinde harika amaçlara hizmet eden oyunlara dönüştü. 10 sene içinde birçok derneğe katkı sağlayan oyunda yer aldım. Gerek Bursa gerekse İstanbul’da birbirinden kıymetli hocalarla eğitim sürecime devam ediyorum. Bu vesileyle Neriman Uğur, Ahmet Somers, Ertan Akman, Berrin Kulya Balkanlar, Yaşar Bagatırlar, Volkan Çetinkaya, Hakan Pişkin, Levent Kurumlu, Tolga İskit, Volkan Keskin… Hepsine katkıları için minnettarım.
Ayşe Aktaş: Yurt dışında da oynadığını biliyorum. Oradaki deneyimlerinden de bahseder misin?
Hande Gençosman: Sevgili Ayşe, uzun bir süre New York’ta yaşadı. Dolayısıyla orası için birtakım planlamalar yapıldı ve zaman içerisinde üç tane farklı oyun, buradan giden ve orada yaşayan ekip arkadaşlarımızın toplanmasıyla seyirciyle buluştu… Tabi gerek provalar gerekse organizasyon adına oldukça meşakkatli bir süreçti… Ama her seferinde alnımızın akıyla ülkeye döndük. :) Uzun süredir gurbette yaşayan bir topluluğa hitap ettiğinde başka bir duygu yoğunluğu yaşıyor insan. Yani kucaklaşman daha bir başka… Mesela “Üç Elma” isimli oyunumuzda, şarkı söylediğim bir sahne vardı; o şarkı öyle bir söylendi ki gözlerinden yaşların süzülmemesi imkânsız… Ya da seni tebriğe geldiklerinde gözlerinin ta içine kadar bakıp, sıkı sıkı sarmalamaları seni senden alıyor… New York Hayal Kumpanyası adı altında oynadığımız bir diğer oyunumuz Krem Şanti ise baskı altında bir kadının dönüşüm hikayesini anlatırken, Pera’da Zaman isimli kabare şovumuzla, seyircilerle Pera’ya doğru yolculuk yaptık. Manhattan’da bir zamanlar Robert De Niro ve Lady Gaga’nın sahne aldığı tiyatroda oynamaksa ayrı bir heyecandı.
Ayşe Aktaş: Seni tanıyan biri olarak verdiğin emeği günbegün izledim. Ulaşmayı başardığın noktadan ziyade ulaşacağını bildiğim nokta beni çok heyecanlandırıyor. Şimdilerde bir proje var mı? Seni nerede izleyeceğiz?
Hande Gençosman: Şimdi, Bursa Devlet Tiyatrosu oyuncularından oluşan yönetmen ve ekibiyle “Nevbahar” isimli tiyatro oyununu Kafa Sahne’de izleyicisiyle buluşturuyoruz. Mübadelenin 100. yılı anısına yazılan oyun, aslında hepimizin içinde bir yerlere dokunuyor. Buyurun bekleriz. :) Ayrıca yeni bir oyuna hazırlanıyoruz, yine aynı ekip olarak.
Ayşe Aktaş: Heyecanla bekliyorum. Ama sadece tiyatro yok. Yolculuk ekrana kadar ulaştı. Seni dönemin en trend dizilerinde karakter oyuncusu olarak görmeye hatta önemli markaların reklamlarında da izlemeye başladık. Bu nasıl bir süreçti ve sen bu süreci nasıl yönettin?
Hande Gençosman: Kamera önü farklı bir lezzet… Bambaşka bir bakış açısı diyelim… Birçok dijital ve ana akım dizisinde rol aldım. Birkaç tane de reklam filmi ve kısa film var oynadığım. Hepsinde de birbirinden değerli ve tecrübeli isimlerle aynı sahneyi paylaştım. Abdullah Oğuz, Hilal Saral gibi kıymetli yönetmenlerle çalışmak elbette tecrübe katıyor insana. Ama tabii doğru bir ajans ile çalışmak da çok önemli. Bu anlamda ben çok şanslıyım. Kariyerimi doğru projelerle yönlendiren Burak Şimşek Menajerlik’e çok teşekkür ediyorum.
Ayşe Aktaş: Kısa film dedin? Biraz bahseder misin?
Hande Gençosman: Bursa’da Aykırı Sinema Derneği platformunda kısa film atölyesine katılmıştım. Birlikte üç kısa filme imza attık. Bunlardan bir tanesi hocalarımdan Ömer Faruk Güler’in yönettiği “Taze Süt” isimli kısa filmle 5. Sabancı Vakfı kısa film yarışmasında 2.lik ödülünü aldık. Film, birçok ülkede festivallere katılarak çeşitli derecelere girdi.
Ayşe Aktaş: Uzun metrajlı bir sinema filminde oynamak ister misin?
Hande Gençosman: Aslında 2020 yılında Bursa’da çekilen “Bir Umut” adında bir uzun metrajlı filmde oynadım. Film 2022’de vizyona girdi. Bu ilk sinema filmi deneyimimdi.
Ayşe Aktaş: Harika, nicelerinin olmasını diliyorum. Dizi oyuncusu olmak nasıl bir çalışma gerektiriyor? Yılmaz Erdoğan, Vahide Gördüm gibi usta oyuncularla çalışmak!
Hande Gençosman: Elbette tatlı bir heyecan basıyor insanı. Ama neticede profesyonelce işini yapıp yoluna devam ediyorsun. :) Tabi set aralarında mini sohbetler işin motivasyonunu artıran taraf diyebilirim. Dizi dinamiği farklı tabii. Her projenin kendine göre bir sistemi var, her hocanın çalışma ritmi ve şekli farklı. Ona göre sen de kendini şekillendiriyor, yeteneğini kullanıyorsun.
Ayşe Aktaş: Kamera önü ve sahne oyunculuğu arasında ne fark var sence?
Hande Gençosman: Tiyatroda seyirciye oynarsın, ekranda kameraya. Sahnede akıştasındır, kamera önünde belli sahneler defalarca çekilir, kamerayı devamlı takip etmen gerekir. Tiyatroda sesini tüm salonun duyacağı ölçüde ayarlarsın, ekranda en ufak fısıltı bile gayet yüksek duyulur. Sözün özü, ikisinin de kendine göre farklı sorumluluğu ve zorluğu var. Teknik olarak belli temel eğitimleri var. Sonrasında pratik ve kendini geliştirmek sana kalıyor. Ben tiyatro sahnesinin sihirli olduğuna inananlardanım… O büyülü atmosferin havasına kapıldığında nerede olduğunu unutanlardan biriyim.
Ayşe Aktaş: Son olarak, eklemek istediğin bir şey var mı?
Hande Gençosman: Her geçen gün yeni sürprizlere gebe. Bir an sonra başımıza ne geleceğini bilemiyoruz; her şeye rağmen nefes hepimize en büyük armağan. Nefes sayısını tamamlama sürecinde yüreğinin rotasını ne yöne çizersen, yaşam seni oraya götürüyor. Seçim senin… Bence en iyisi yüreğinin pilotu sen ol ve götürdüğü yere git! İnan bana yanılmazsın… Yaşam böyle kolaylaşıyor ve güzelleşiyor. Çok teşekkür ediyorum Ayşe’ciğim.
Ayşe Aktaş: Vakko’nun önceki yıllarda pilotlar için özel olarak tasarladığı vintage bir ceket var üzerinde, sanki bu son cümlenle daha da anlamlı oldu birlikte. Nice güzel rotalara, nice güzel projelere o zaman. İyi ki kelimelerimiz buluştu, seni izlemek büyük bir mutluluk. Çok teşekkür ederim.
Perde kapanmadan oyun bitmez… Başımızı gökyüzüne kaldırmayı hiç unutmayalım, yıldızınızın hep parlak olmasını diliyorum. Bir sonraki hikâyeye kadar sevgiyle kalın.